Özel Haber »

“Sünnilik Ve Şiilik Diye Bir Dinimiz Yoktur” Sözüne Dair İlmi Tahlil

Son günlerden çokça tartışılan “Bizim Sünnîlik diye bir dinimiz yoktur, Şia diye bir dinimiz yoktur, tek dinimiz İslâm’dır” sözünün ilmi ve tarihi açıdan tahlili.

Devamını Oku... »
Makaleler

İslam, İbadet Rehberi, Fıkıh, Akaid, Tefsir, Güncel Yorumlar

Reddiyeler

Batıl Fırkalar, Batıl İnançlar, Bidatlar, Güncel Reddiyeler, Dinler Arası Diyalog

Kültür – Tarih

İslam Tarihi, Osmanlı Tarihi, Padişahlar, Tarihi Arşiv belgeleri, Vesikalar, Mecmua nüshaları

Unutulmuş Sünnetler

Sünnetin Önemi, Günlük Sünnetler, Hilye-i Şerif, Siyer-i Nebi, Riyazü’s Salihin

Boykot Kelimeler

Uydurma, Yersiz, Manasız, Boykot Kelimeler

Anasayfa » Mahmudiyye Özel


Sihir II – Sihir Ne Demektir?

Sihir II – Sihir Ne Demektir?

Medresetul Mahmudiyye ekibine gelen yoğun suallerden dolayı başlattığımız “Sihir” başlıklı yazı dizimize devam ediyoruz, bir önceki yazımızda

“Sihir Var mıdır?” meselesini işlemiştik. (Görüntülemek için tıklayınız) Bugünkü yazı dizimizde yine Ehli Sünnet ışığında sizleri bilgilendirmeye devam ediyoruz…

Sihir ne demektir?

Bu mes’eleyi birkaç yönü ile ele alalım: Bir: Lügâtlarda sihir:

-“Sihir, zebün etmek, alda(t)mak, almak, cadılık etmek, bâtıl bir şeyi (asılsız olanı) sûret-i haktan göstermek.”[1]

-“İbnu Fâris şöyle dedi: Sihir, bâtılı hakk sûretinde çıkarmak demektir. Kelâmı ile onu sihirledi, demek, sözün inceliği ve güzel terkibi ile onu (kendine) meylettirdi, demektir.”[2]

-“Sihir, kapıp almak demektir. Me’hazı (Alındığı yer) küçük ve ince her bir şey sihirdir.” “Sehr, seher, suhr, akciğere derler…[3]

-“Sihir ki, cadılığa denir, aslında (ilk îcâd edilişinde) bir adamın akciğerine vurup onu değişen ve sersemleşen biri etmek ma’nâsında mastar olup, sonra (bunu) cadılıkta kullandılar.”[4]

İki: Istılahta (Bir Terim Olarak) Sihir:

Fahruddîn-i Râzî, Tefsîr’inde şöyle dedi: “Sihir lafzı Şerîat örfünde, sebebi gizli kalmakta ve hakîkatinden başka bir biçimde hayâl edilmekte olan, yaldızlamak, karıştırmak ve aldatmak şeklinde olan her bir şeye aittir. [5]

Râğıb, el-Müfredât’da şöyle demektedir: “Sihir bir takım ma’nâlara gelir:

Birincisi, aldatmak, hakîkati olmayan hayâl gös­termeler, göz boyayıcının el hafifliği ve çabukluğu ile yapmakta olduğu şeylerden gözleri başka taraflara çevirmesi gibi.

İkincisi, şeytâna bir şekilde yaklaşarak onun yar­dımını celb etmek.

Üçüncüsü, pelteklerin, bir şey doğru konuşa­mayanların (beyinsizlerin-Tânevî) gittiği şey, sâhib olduğu kanaat. Bu bir fiilin ismidir. Bu sihrin kuvvetinden ötürü sûretleri ve tabiatları değiştirdiğini, insanı eşek, yaptığını iddiâ ediyorlar, ama bunun âlimlere göre hakîkati yoktur. (Bu görüş Mu’tezile’nin görüşüne yatkındır.)”[6]

Keşşâfu Istılâhâti’l-Fünûn sâhibi Mevlevî Muhammed Alî İbnu Alî et-Tânevî (Ö:1158 h.) şöyle demektedir: “Sihir, sebebi gizli kalan, bir şeyi hakîkatinden çevirdiği zannını uyandıran bir fiildir (iştir). İbnu Mes’ûd böyle dedi. Keşfu’l-Keşşâf‘ta şöyle denildi: Sihir, lügatin aslında, çevirmek demektir. Ezherî bunu, Ferrâ‘dan ve Yûnus‘tan hikâye etti ve şöyle dedi: Sihir, bir şeyi yönünden çevirdiği için, sihir diye isimlendirildi. Sanki, sihir eden, bâtılı hakk, yani hakk sûretinde, gösterince, o şeyi hakîkatinden çevirmiş oluyor.Leys‘den sihrin, kendisiyle şeytâna yaklaşılan ve onun yardımı olan bir ameldir, dediği anlatıldı…

Fıkıh kitâblarında, i’timâd edilebilecek bir sihir ta’rîfi bana ulaşmadı. En isâbetli ta’rîf şu olabilir: Sihir, şeraitte harâm olan bir söz veya fiil yardımı ile olan harikulade bir iş yapmak demektir ki Allah imtihan anında bunun hâsıl olmasına dâir kanununu icrâ eder.

Ravza‘da,   (musannifi)   İmâmu’l-Haremeyn‘in el-İrşâd isimli kitâbından şu nakli yaptılar: Nasıl ki kerâmet sadece takvâ sâhiblerinin elinde zuhûr ederse, sihir de ancak fâsığın elinde zuhûr eder.

Beydâvî, tefsîrinde şöyle denildi: Sihir ile murâd edilen, elde edilmesinde şeytâna yaklaşmaktan faydalanılan şeydir ki, insanın kendisi bunu yapmakta müstakil değildir. Bu, ancak şerli olmakta ve nefis pisliğinde şeytâna benzeyen kimse tarafından elde edilir. Zîrâ, benzerlik bir arada olmak ve yardımlaşma için şarttır. İşte, sihirbaz(ın sihri) ile nebî(nin mu’cizesi) ve velî(nin kerâmeti) bununla birbirinden ayrılır. Hîle sâhiblerinin, âletler veya ilaçların yardımıyla yaptıkları veya el çabukluğuna sâhib olan kimselerin göstermekte oldukları gibi, şaşılacak, tuhaf görü­lecek şeylere gelince, bunlar (sihir gibi) kınanan şeyler değildir. Bunlara sihir denilmesi mecâz yoluyla veya onlardaki (sanat) inceliğ(i) sebebiyledir. Zîrâ sihir asıl’da, sebebi gizli olan şey için îcâd edilmiştir. [(Beydâvî‘den nakil ) bitti.]

 
Fetâvâ el-Hammâdiyye‘de şöyle denilmiştir: Sihir, cevherlerin havassını ve yıldızların doğduğu vakit ve yerler hakkında olan hesâb işlerini bilmekten istifâdeyle elde edilen bir çeşit şeydir. O cevherlerden, büyülenecek olan kimsenin sûretinde, belli bir heykel edinilir. Şerîat’e ters düşen kötü sözler ve küfür sözlerini telaffuz etmek de buna ilâve edilir. Bunların isimlerinin anılmasında şeytânlardan yardım beklenir. Bütün bunların tamamından, Allah’ın âdetini (kanununu) icrâ etmesi hükmüyle, sihirlenen şahısta ğarîb (görülmedik) hâller hâsıl olur…[7](Keşşâfu Istılâhâti’l-Fünûn’dan Nakil Bitti.)

“Sihir” adlı yazı dizimizin devamı için tıklayınız

[1]Ahterî
[2]Feyyûmî, el-Musbahu’l-Munîr
[3]Er-Râzî, Muhtâru’s-Sıhâh
[4]Âsım Efendi, Okyanus
[5]Feyyûmî, el-Mısbahu’l-Münir
[6]Râğıb, el-Müfredât, Semin, Umdetu’l-Huffâz
[7] Mevlevî Muhammed Alî İbnu Alî et-Tânevî, Keşşâfu Istılâhâti’l-Fünûn (1/639)

Etiketler:, , , , ,