Özel Haber »

“Sünnilik Ve Şiilik Diye Bir Dinimiz Yoktur” Sözüne Dair İlmi Tahlil

Son günlerden çokça tartışılan “Bizim Sünnîlik diye bir dinimiz yoktur, Şia diye bir dinimiz yoktur, tek dinimiz İslâm’dır” sözünün ilmi ve tarihi açıdan tahlili.

Devamını Oku... »
Makaleler

İslam, İbadet Rehberi, Fıkıh, Akaid, Tefsir, Güncel Yorumlar

Reddiyeler

Batıl Fırkalar, Batıl İnançlar, Bidatlar, Güncel Reddiyeler, Dinler Arası Diyalog

Kültür – Tarih

İslam Tarihi, Osmanlı Tarihi, Padişahlar, Tarihi Arşiv belgeleri, Vesikalar, Mecmua nüshaları

Unutulmuş Sünnetler

Sünnetin Önemi, Günlük Sünnetler, Hilye-i Şerif, Siyer-i Nebi, Riyazü’s Salihin

Boykot Kelimeler

Uydurma, Yersiz, Manasız, Boykot Kelimeler

Anasayfa » Kültür - Tarih


Sultan III. Murad Han Hazretleri’nin Sabah Namazına Uyanamayınca Yaptığı Tövbe

PAKISTAN-ASIA-QUAKE-MUSLIMS-PRAYER

Sultan III. Murat Han Hazretleri Sabah namazına uyanamayınca pişmanlığını ve tövbesini dile getiren aşağıdaki mısraları yazdığı rivayet olunur;

UYAN EY GÖZLERİM
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan!
Azrail’in kastı canadır, inan!
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan…

Seherde uyanırlar cümle kuşlar,
Dill-u dillerince(1) tesbihe başlar,
Tevhid eyler dağlar taşlar ağaçlar,
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan…

Semâvâtın kapuların açarlar,
Mü’minlere rahmet suyun saçarlar,
Seherde kalkana hülle(2) biçerler,
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan…

Bu dünya fanidir sakın aldanma!
Mağrur olup taç-u tahta dayanma!
Yedi iklim(3) benim deyu güvenme!
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan…

Benim, Murad kulun, suçumu affet!
Suçum bağışlayub günahım ref’ et!(4)
Rasûl’ün sancağı dibinde haşret!
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan…

Sultan III. Murat Han Hazretleri
III. Murat’ın babası, Kanunî Sultan Süleyman’ın oğlu II. Selim’dir. Annesi ise Nur Banu Sultan’dır. 5 Cemaziyülevvel(5) 953 / 4 Temmuz 1546 tarihinde Manisa’nın Bozdağ Yaylağı’nda dünyaya gelen Şehzade Murat, 966 / 1558 tarihinde Akşehir Sancak Beyliği’ne, 1562 yılında ise Manisa Sancak Beyliği’ne getirilmiştir.

Padişahlığına kadar Manisa Sancak Beyliği’nde sancakbeyi olarak görevini sürdüren III. Murat, on ikinci padişah olarak 15 Aralık 1574’te cihanşümul Osmanlı payitahtına çıkarak saltanatını ilân eder. 21 sene tahtta kalan III. Murat, 16 Ocak 1595’de 49 yaşında iken vefat etti. Ayasofya Camii hazîresine (mezarların bulunduğu mekân) gömüldü. Keremi sonsuz, bâki olan Rabbimiz, Osmanlı tahtını nasip eylediği bu güzide insana rahmet eylesin!… Âmin!…

Şair sultanlardan olan III. Murat, Muradî mahlâsıyla şiirler yazmıştır. Türkçe, Arapça ve Farsça divanları bulunmaktadır. III. Murat’ın 1001 (Hicrî) / 1593 (Milâdî) tarihinde yazdığı ve tasavvufî inceliklerle dolu “Fütuhât-ı Siyâm” isminde mühim bir eseri ile Şemseddin Sivasî tarafından şerhedilen “Esrarnâme” adında diğer bir eseri daha vardır. Osmanlı İmparatorluğu’nda birçok hükümdar Divan şiiriyle uğraşmış ve bu edebî ekolde nadide eserler meydana getirmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in Avnî, Yavuz Sultan Selim’in Şahî, Kanunî Sultan Süleyman’ın da Muhibbî mahlâslarıyla Divan Edebiyatı’nın farklı aruz kalıplarında ve değişik nazım şekillerinde şiirler vücuda getirdikleri bilinir.

III. Murat’ın hayatına ve edebî yönüne ilişkin kısa bilgiler verdik. Şimdi asıl konumuza gelelim. Yukarıya aldığımız ve III. Murat Han’a ait olan, “UYAN EY GÖZLERİM!” başlıklı şiiri. Bu müstesna şiirinin musiki makamlarında muhtelif besteleri vardır. Bu besteler tarihte olduğu gibi günümüzde de terennüm ediliyor. Sizler de bu şiiri mutlaka feyizle okumuşsunuzdur.  Bu şiiri ilk okuduğumda sanki çarpıldım, ruhumun daraldığını, acıdığını hissettim. İlk etapta kendinizi sözlere kaptırıyorsunuz, bu mısralarla ruh ikliminiz arasında bağlantı kuruyorsunuz… Sonra sözleri çok manalı ve bir o kadar güzel olan bu şiirin kime ait olduğunu araştırayım, dedim. Karşıma hayran olduğum bir medeniyetin padişahı çıkmaz mı: Sultan III. Murat Han Hazretleri

Arapça ve Farsça sözcüklerle yüklü olan o günkü Osmanlıca Türkçesi’ni düşünürsek bu şiirin gayet sade bir dille yazıldığını anlamamız zor olmaz. Günümüz Türkçesi’yle dahi çok kolay anlaşılmaktadır. Şiirin sade bir dille yazılması onun kıymetsizliğine işaret değildir. Bu şiir kolay ve sade göründüğü hâlde, bulunup söylenmesi ve taklidi zor olan ‘sehl-i mümtenî’ bir tarzda kaleme alınmıştır.

Bir hitapla, “Uyan ey gözlerim gafletten uyan!…” şiirine başlayan Sultan Şair, silkinerek kendine gelmek istiyor. Nefsiyle baş başadır. Ahir ömrünü muhasebe edip tehlikenin kenarında olduğunu düşünüyor. İlmi, kudreti her şeyi kuşatmış olan Allah’ı tesbih etmekte yetersiz olduğu kanısına varıyor.

Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan!
Azrail’in kastı canadır, inan!
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan…

Şair, ikinci kıtaya, seherlerde Rablerini tesbih eden kuşları mevzubahis ederek giriyor. Bu kuşlar kendi dillerince bizlerin bilmediği bir lisanla Hâlık’larını, Rezzak’larını zikretmektedirler. Nitekim şu Âyet-i Herime Sultan Şair’imizin bildirdiği gerçeği çok veciz ve fasih bir şekilde ifade ediyor: “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, onu hamd ederek tesbih etmesin. Ancak, siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O, Halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.”(6) Bu kıtada kuşlarla birlikte başka varlıkların da Rablerini tesbih ve tevhid ettikleri haber veriliyor: “Tevhid eyler dağlar taşlar ağaçlar…” Kuşlar, dağlar, taşlar, ağaçlar birer parçadır. Kast olunan bu cüzlerin de içerisinde bulunduğu canlı ve cansız varlık âlemdir. Kuşkusuz göklerde ve yerde ne varsa O’nundur; O’nu tesbih etmiştir ve ediyordur. Gece ve gündüz, gök gürültüsü, bölük bölük uçan kuşlar, melekler, dağlar vb. gibi… Allah’a hamd ve korku ile boyun eğmiştir; yorulmadan ve büyüklenmeden noksan sıfatlardan münezzeh, kemâl sıfatlarla vasıflı bulunan Allah’ı tesbih ve tevhid etmektedirler.(7) Hülâsa her şey, ama her şey Allah’ı yüce sıfatlarıyla birlikte tesbih, tevhid ve tenzih etmektedir. Hakikat boyasıyla boyanmış Şair’imiz tekrar tekrar: “Uyan ey gözlerim gafletten uyan!… / Uyan uykusu çok gözlerim uyan…
demek suretiyle bu kıta ve diğer kıtalarda zatını ikaz edecektir.

Seherde uyanırlar cümle kuşlar…
Dill-u dillerince tesbihe başlar…
Tevhid eyler dağlar taşlar ağaçlar…
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!…
Uyan uykusu çok gözlerim uyan…

Üçüncü kıtada Allah’a ve Rasûlü’ne nasıl inanılması gerekiyorsa öylece inanan Mü’minlere sema kapısının açılarak rahmet suyu saçılacağını müjdeleyen Sultan Şair’imiz, seherlerde kalkmanın önemine tekrar dikkatlerimizi çekmek istiyor:

“Seherde kalkana hülle biçerler.” Hülleden kast olunan, bilindiği gibi Cennet elbisesidir. Evet, seher vakitleri İslâm literatüründe kıymetlidir. Nitekim; “(Bunlar),

“Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru!’ 
diyenler, sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah’tan) bağışlanma dileyenlerdir.”(8) buyrularak seher vaktinde bağışlanma dilemek, öneminden dolayı Âyet-i celîlede zikrediliyor. Seher vaktinde yatmamak, sabah namazını kıldıktan sonra da güneşi üzerine doğdurmamak, geçen bu süre zarfında ibadet-i taatla, tevbe-i istiğfarla, tesbih, tenzih ve tehlille meşgul olmak âdâb-ı sünnettendir. Ayrıca Sabah namazının sünneti ve farzı arasındaki vakitte de bu şekilde hareket etmek sünnettir. Seher vaktinin bir uhrevîliği vardır. Kuşların zikir armonisi, havadaki o büyüleyici koku, bedeninizi saran ve sarsan seher vaktinin iklimi…

Son kıtalara geldiğimizde dünyanın faniliği; taç-u tahtın, saltanatın, malın mülkün, servetin geçiciliği hakikatini hatırlamak isteyen Sultan Şair’imiz Allah’a sığınıyor, Rabbinden bağışlanma istiyor, “Rasûl’ün sancağı dibinde haşret.” demek suretiyle son arzusunu dillendiriyor.

Benim, Murad kulun, suçumu affet.
Suçum bağışlayub günahım ref’ et.
Rasûl’ün sancağı dibinde haşret.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!…
Uyan uykusu çok gözlerim uyan…

Dipnot ve Kaynakça:
1. Dill-u dil: Kendi dillerince.
2. Hülle: Cennet libası (elbise).
3. Yedi iklim: Farklı iklimlerin hüküm sürdüğü ülke toprakları.
4. Ref’ et: Lâğvet, kaldır, hükümsüz bırak.
5. Arabî aylardan beşincisi
6. el-İsrâ, 17/44.
7. Bkz. er-Ra’d, 13/13; el-Enbiyâ, 21/19-20; en-Nûr, 24/41; es-Sâd, 38/18-19.
8. Âl-i İmrân, 3/17.

Etiketler:, , , , , , ,