Tevessül ve İstiğâse 2
Tevessül ve İstiğâse isimli makalemize mesele ile alakalı yeni izah ve başlıklarla devam ediyoruz. Uzun ilmi izahları bulunduğu yazı dizimizi keyifle takip edeceğinizi temenni ederiz…
[Ölüler Konuşurlar Veya Kur’ân Okurlar mı?]
———————————————–
Ölüler hakkında işitmenin de üstünde bir hakîkat vardır. O da konuşmaları ve Kur’ân-ı Kerim okumalarıdır. (Bu, birçok noktaya dayanır:)
Birincisi: Ölenlerin sözlerinden bir çoklarının işitildiği sâbit olmuştur. Bunu önceden söylemiştik. Onlardan biri de Rib’î İbnü Hirâş’dır.[58] Birçok kişinin[59] açıkça ifâde ettiğine göre bu zat öldükten sonra konuşmuştur.[60]
İkincisi: Bu (öldükten sonra konuşmak ve okumak), İmam Tirmizî’nin İbni Abbâs radıyallâhu anhumâ’dan rivayet edip hasen kabul ettiği rivayete göre olmuş bir şeydir:
İbni Abbâs radıyallâhu anhumâ’dan şöyle dedi:
Sahabe-i Kirâm rıdvânullâhi teâlâ aleyhim ecmaîn’den bazısı kabir olduğunu bilmediği bir yere çadır kurdu. Bir de ne görsün ki orası bir insanın kabri… (O kabirdeki ölü) Mülk sûresini bitirinceye kadar okudu. Sahabî Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’e geldi ve “ya Resûlellah!.. Ben bilmeden çadırımı bir kabrin üzerine kurdum. Bir de ne göreyim ki orası bir insanın kabri; Mülk suresini bitirinceye kadar okudu” dedi.
Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem de, “(Mülk sûresi azabı) men edici ve (kabirdekini azabdan) kurtarıcı bu sûredir; onu kabir azabından kurtarır” buyurdu.[61] (Hadîs Bitti.)
Bu kadarı, ölülerin işitmeleri, (bir takım şeyleri) anlamaları, dirilere konuşmaları ve Kur’ân okumalarının isbâtı için yeterlidir. Artık bunu inkar etmek isteyenin inkârının hiçbir îzâh yanı olamaz.
———————————————–
[Allah’dan Başkasına Seslenmek Câiz Değil midir?]
———————————————–
(Fetvâyı soran ve i’tirâzı yapanın) Allah celle celâlühû’ndan başkasına seslenmeyi inkâr etmesi ve ‘bu câiz değildir’ demesine gelince….
O’na şöyle cevap verilir: Bu,
(Bir): İbnü’s-Sünnî’nin[62] “Amelü’l-Yevmi ve’l-Leyle”sinde[63] “Kişi Ayağı Uyuştuğu Zaman Ne Der?” babında, Ebu Saîd el-Hudrî radıyallâhu anhu’nun yaptığı şu rivâyetle reddedilmiştir:
“Ben bir seferinde İbnü Ömer radıyallâhu anhumâ ile beraber yürüyordum ve onun ayağı uyuştu, bir kenara oturdu. Bir adam, ‘en çok sevdiğin birini zikret/an’ dedi. İbnü Ömer radıyallâhu anhumâ da ‘Yâ Muhammedâhu/Ey Muhammed!.. Yetiş…’ dedi. Sonra kalktı ve yürüdü.” (Hadîs Bitti)
(İki): (Buna) İbnüs-Sünnî’nin yine Abdurrahman İbnü Sa’d’dan yaptığı (şu) rivayetle de cevab verilir:
Abdurrahman İbnü Sa’d şöyle dedi:
“Ben İbnü Ömer radıyallâhu anhumâ’nın yanında yürüyordum. Birden ayağı uyuştu. ‘Ey Ebâ Abdirrahmân ne oldu ayağına?’ dedim. ‘Şuradan sinirler toplandı’ dedi. ‘İnsanlardan en çok sevdiğin kişiyi çağır’ dedim. O da ‘Ey Muhammed!…’ dedi ve sinirleri hemen açıldı.”[64] (Hadîs Bitti)
(Üç): (İbnüs-Sünnî’nin) yine Heysem İbnü Cahş’dan yaptığı rivayet de (buna) cevap olur.
O (Heysem) şöyle dedi:
“Biz Abdullah İbnü Amr İbni Âs ile beraberdik. Onun ayağı uyuştu da yanındaki birisi ‘en çok sevdiğin kimseyi an’ dedi. O da, ‘Ey Muhammed!..’ dedi. Sanki bağından kurtulmuştu.” (Hadîs Bitti)
Bu eserlerden, ölüye seslenilmenin, (seslenene) yakın olsun, uzak olsun câiz olduğu çıkarılır.
Bunu/câizliği teşehhütte “Ey Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem!.. Allah celle celâlühû’ün selamı rahmeti mağfireti senin üzerine olsun” hıtabı da kuvvetlendirir.
Çünki “أَىُّ” “eyyü”nün nidâ harf(ler)indendir. Üstelik bunda ölüye, ölmesinden sonra hitâb etmek/onu karşısına alıp konuşmak vardır. Bundan bu câizliğin ölüye yakın olmak şartı ile sınırlı olmadığı da çıkarılır; hatta bu hükümde uzak olmak ve yakın olmak birdir. Çünki namaz kılan nerede olursa olsun teşehhüdünde bu sözü söylemekle emrolunmuştur.
———————————————–
[Allah’dan Başkasından Meded İstemek Câiz Değil midir?]
———————————————–
Allah celle celâlühû’dan başkasından istiğâse’yi/yardım istemeyi caiz görmeyene gelince… Ona şöyle cevap verilir: Bu inkâr,
(Bir): Tabarânî’nin “el-Kebîr”inde, râvîleri sağlam bir isnad ile Ukbe İbnü Ğazvan radıyallâhu anhu’dan yaptığı rivayet ile reddedilmiştir.
Ukbe İbnü Ğazvan radıyallâhu anhu Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Sizden biriniz bir şey kaybederse veya hiçbir insanın olmadığı bir yerde yardım murâd ederse, şöyle seslensin: Ey Allah’ın kulları bana yardım edin. Çünki Allah’ın sizin görmediğiniz kulları vardır.”[65]
(Taberânî şöyle ilâve etti:) Bu tecrübe edilmiştir. (Tabarânî’nin Rivâyeti ve Sözü Bitti).
(İki): İbnü Ebî Şeybe “el-Musannef”inde[66] Abdullah İbnü Abbâs radıyallâhu anhumâ’dan mevkuf olarak şöyle dediğini rivayet etti:
“Sizden birinizin hayvanı kaybolursa, ‘Ey Allah’ın kulları!… Allah’ın rahmeti üzerinize olsun; bana yardım edin’ desin.”[67]
(Üç): “İstenmeyen bir şeyden dolayı ölüye sığınmak” hakkında İbnüs-Sinnî’nin “Amelü’l-Yevmi ve’l-Leyle”sinde Ali radıyallâhu anhu’dan şöyle dediğine dâir yaptığı bir rivâyet gelmiştir:
“Yırtıcılardan korktuğun bir vadide bulunduğunda ‘aslanın şerrinden, Daniyel’e ve …‘a sığınırım’ de.” [68]
(Dört): Üstelik, “Nebilerin (öldükten sonra da) diri olmaları” sahih isnadlarla ve kuvvetli delillerle sabittir. Onlara ve husûsiyyetle Nebimiz’e salât ve selamların en üstünü olsun. Allah celle celâlühû ve meleklerinin, salât ve selâmı her bir salat edenden, Nebimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’e ulaştırmaları da[69] (yine sahih isnadlarla ve kuvvetli delillerle) sâbittir.
———————————————–
[Nebileri Uyanıkken Görmek Mümkin midir?]
———————————————–
Peygamberleri uyanıkken gören kimsenin bu sözü (şayet sahtekâr değilse) inkâr edilmez. Çünki,
(Bir): Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem, Mûsa aleyhisselâm’ın yüksek sesle telbiye[70] getirdiğini görmüştür.
(İki): Aynı şekilde, Yûnus[71] aleyhisselâm’ı da görmüştür.[72]
Üstelik Allah celle celâlühû’nün birtakım kâfirleri, azablandırmak, küçük düşürmek ve Müslümanlara ibret olmaları için diriltmesi de inkar olunacak bir şey değildir.
(Üç): İmam Tabarânî, “el-Evsat”ında,[73] İbnü Ebî’d-Dünyâ[74] ve başkaları[75] İbnü Ömer radıyallâhu anhumâ’dan şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
“Ben Bedir’in etraflarında dolaşırken, bir de baktım ki, çukurun birinden boynunda zincir bulunan bir adam çıkıverdi ve bana ‘Ey Abdullah!.. Bana su ver!.. Ey Abdullah!.. Bana su ver!..’ diye seslendi. Bilmiyorum, ismimi mi bildi veya Arabların seslenişiyle mi seslendi? Aynı çukurdan bir de eli kamçılı olan siyah bir adam çıktı ve bana ‘Ey Abdullah!.. Ona su verme, o kâfirdir’ diye seslendi. Sonra da ona kamçıyla vurdu ve nihâyet (o kâfir) çukura geri döndü. Hemen süratli bir şekilde Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’e geldim ve bunu haber verdim. Bana, ‘gerçekten onu gördün mü?.’ dedi. ‘Evet’ dedim. ‘O, Allah’ın düşmanı Ebû Cehl İbnü Hişâm’dır. Bu da Kıyamet’e kadar devâm edecek olan azabıdır,’ dedi.” (Rivâyet Bitti.)
(Dört): İbnü Ebî’d-Dünyâ Şa’bî’den[76] rivayet etti:
Bir adam, Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’e şöyle dedi:
Ben Bedir’e uğramıştım. Yerden çıkan bir adam gördüm, başka bir adam da elindeki gürzle ona vurup yerine sokuyordu. Sonra o adam tekrar çıkıyor ve o da onu (yine) vurup yerine sokuyordu. Bunu defalarca yaptı. Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem “O, Ebu Cehl İbnü Hişâm’dır. Ona Kıyamete kadar böyle azab edilecektir” buyurdu. (Hadîs Bitti.)
Zürkânî, “Şerh’ul-Mevâhidu’l-Ledünniyye”de[77] şöyle dedi: Açık olan o dur ki, Şa’bî’nin rivayetinde ismini zikretmediği bir adam diye bahsettiği mübhem/bilinmeyen kişi İbnü Ömer radıyallâhu anhumâ’dır. Ancak başkası olması da muhtemeldir. O zaman, Ebu Cehl’i gören kişi, birden fazladır. (Zürkânî’nin Sözü Bitti.)[78]
———————————————–
[Kaç Çeşit Tevessül Vardır?]
———————————————–
Semhûdî,[79] “Vefâu’l-Vefâ”da[80] şöyle dedi:
Bil ki, Nebi sallellâhu aleyhi ve selem ile, Rabbi katındaki rütbesi ve bereketi ile Rabbinden yardım ve şefâat istemek, Nebilerin ve Resûllerin işlerinden, Selef-i Salihîn’in de âdetlerindendir. Bu iş, her hâlde, O’nun yaratılmasından önce de, sonra da, dünya hayatında da, kabir hayatında ve Kiyamet meydanında da gerçekleşir.
———————————————–
Birinci Hal
Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem İle Yaratılmasından Önce Tevessül Etmek
———————————————–
Bu hususta Nebiler’den -Allah’ın salâtları ve selâmı tamâmının üzerine olsun- eserlerde/Sahâbî rivâyetlerinde gelmiştir. Biz bunlardan Hâkim’in de içinde olduğu kalabalık topluluğun yaptığı bir rivâyet ile yetineceğiz.
Hâkim,[81] isnadının sahih olduğunu söylerek Hz. Ömer radıyallâhu anhu’dan Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu dediğini rivayet ediyor:
“Âdem aleyhisselam (malum) hatayı[82] işleyince, ‘Ya Rabbi beni bağışlaman için Muhammed sallellâhu aleyhi vesellem’in hakkıyla[83] senden istiyorum’ dedi. Allah Teâlâ, ‘Muhammed sallellâhu aleyhi vesellem’i henüz daha yaratmadığım halde nereden biliyorsun’ buyurdu. Adem aleyhisselâm, ‘Ya Rabb! Sen beni kendi elinle yarattığında bana kendi ruhundan üflediğinde başımı kaldırdım, Arş’ın direkleri üzerinde Lâilâhe illellâh Muhammedün Rasûlüllâh yazılı olduğunu gördüm. Anladım ki, sen ancak mahlûkatın en sevimlisini kendi ismine eklersin’ dedi. Allah Teâlâ, ‘Doğru söyledin, ey Âdem!.. O, bana yaradılanların en sevgilisidir; O’nun hakkıyla istediğin için seni bağışladım. Eğer Muhammed sallellâhu aleyhi vesellem olmasaydı seni yaratmazdım’ buyurdu.
Tabârânî,[84] bu hadisi, sonuna “O, senin zürriyetinden son peyğamberdir” cümlesini ekleyerek rivayet etti.
İmâm Sübkî[85] şöyle dedi:
Sahîh olan Mağara Hadîsinde[86] de olduğu gibi, amellerle[87] -yaratılmış olmalarına rağmen- tevessül etmek caiz olunca, Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem ile istemek evlâ olarak caizdir. Âdette, bir kimsenin bir şahsın yanında değeri ve kadri olsa ve ğıyabında onunla/değeri olan kimseyle o şahsa tevessül edilse, sözü edilen şahıs kendisiyle tevessül edilen kimseye bir ikrâm olarak bu isteği yerine getirir. Bazen de sevilen veya hürmet edilen kimseden söz etmek[88] istenilenin kabûlüne sebeb olur.
Bu hususta, tevessül, istiğase, şefaat istemek ve teveccüh tabirlerinin kullanılması aralarında hiçbir fark yoktur. Bunun manası, ihtiyaç hususunda bi kimse ile bir varlığa yönelmektir. Bazen rütbe sahibi biriyle ondan yüksek olana tevessül edilir.
———————————————–
İkinci Hal
O’nunla, Yaratılmasından Sonra, Dünyada Yaşadığı Müddet İçinde Tevessül Etmek.
———————————————–
İçlerinde Nesâî ve Tirmizî’nin de bulunduğu cemaatın rivayeti ettiği hadîs bu babtandır.
Tirmizî,[89] “Cami”inde, Dualar Babı’nda, Osman İbnü Huneyf radıyallâhu anhu’dan rivayet etti:
“Gözleri özürlü bir adam Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’e geldi ve ‘Allah cellecelâlühû’dan bana âfiyet ve şifâ vermesini iste’ dedi. Nebi sallellâhu aleyhi ve selem, istersen düa edeyim, istersen de sabret ki, bu senin için daha hayırlıdır. Adam, ‘dua et’ dedi. (Nebi sallallâhu aleyhi ve selem) O’na, abdest almasını, abdestini güzel etmesini ve şu düayı yapmasını emretti:
Ey Allahım!… Ben senden istiyorum. Sana rahmet peygamberi Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem ile yöneliyorum. Ey Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem!… Hâcetimin yerine getirilmesi için seninle Rabbime yöneldim. Ey Allahım!… O’nu, hakkımda şefaatçı yap.”
Tirmizî, “bu, Hasen Sahih Ğarib’tir; bunu ancak bu vechiyle/isnâdla biliyoruz” dedi. Beyhakî[90] de Sahîhdir deyip şu eklemeyi yaptı: “Adam, gözleri görüyor olarak kalktı.” Bir başka rivayette,[91] “adam denileni yaptı ve şikâyetinden kurtuldu” denildi.
———————————————-
Üçüncü Hal
Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem İle Vefatından Sonra Tevessül Etmek
———————————————–
Tabarânî, “el-Kebîr”inde[92] daha önce geçen Osman İbnü Huneyf radıyallâhu anhu’dan şöyle rivayet etti:
“Bir adam, hâceti için Osman radıyallâhu anhu’ya gelip gidiyor, ama Osman radıyallâhu anhu O’na iltifat etmiyor ve hâcetine bakmıyordu. Adam İbnü Hüneyf radıyallâhu anhu ile karşılaştı ve hâli ona şikayet etti. İbnü Huneyf de O’na şöyle dedi: Abdest yerine git; abdest al ve namaz kıl. Sonra da, ‘Ey Allah’ım!.. Ben rahmet Nebîsi olan Nebîn Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem ile sana yöneliyorum ve senden istiyorum. Ey Muhammed!.. Ben ihtiyacımın görülmesi için seninle Rabbime yöneliyorum’ şeklinde duâ et ve hâcetini söylersin.. Adam gitti ve onun dediğini yaptı. Sonra Osman radıyallahu anhu’nun kapısına geldi. Hemen kapıcı adamın elinden tuttu ve O’nu Osman radıyallâhu anhu’nun yanına soktu. Osman radıyallâhu anhu da O’nu yanında bir mindere oturttu ve hâcetini sordu; adam da hâcetini anlattı. Osman radıyallâhu anhu da adamın ihtiyacını gördü ve O’na, ‘ihtiyacını söylemedin; nihâyet şimdi görüldü’ dedi. ‘Hangi ihtiyacın varsa, söyle’ dahi dedi. Adam Osman radıyallâhu anhu’nun yanından çıktı, İbnü Hüneyf radıyallâhu anhu ile karşılatı ve, ‘Allah celle celâlühû hayırla mükafatlandırsın. Sen benimle konuşuncaya kadar benim ihtiyacım görülmüyor, bana da iltifat edilmiyordu’ dedi. İbnü Huneyf radıyallâhu anhu da O’na şöyle dedi: ‘Yemin olsun ki bunu ben söylemedim. Ancak Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanındaydım. O’na gözünü kaybetmiş/kör olmuş biri halinden şikayet etti. Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem O’na, ‘İstersen duâ edeyim, istersen sabret’ dedi. Adam, ‘Beni tutup götürecek kimsem yok; bu hal/körlük ve sahibsizlik bana meşakkat veriyor’ dedi. Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem, O’na, ‘Abdest alınacak yere git ve abdest al; sonra iki rekat namaz kıl; sonra da bu duâları yap’ dedi. İbnü Hunefy radıyallâhu anhu, ‘Yemin olsun ki, biz oradan ayrılmamıştık; konuşmamız uzamıştı. Nihâyet adam (denileni yaptı ve) yanımıza geldi. Sanki, daha önce O’nda asla böyle bir özür yoktu’ dedi. (Rivâyet Bitti.)
Bunun benzerini Beyhakî[93] iki yoldan rivayet etti.
Taberânî el-Kebîr’inde[94] ve el-Evsat’ında,[95] içinde Ravh İbnü Salah’ın[96] -ki O’nu, kendisinde bir zayıflık bulunmasına rağmen İbnü Hıbbân[97] ve Hâkim sağlam bulmuştur; diğer ravileri de sahihin râvîleridir-[98] yer aldığı bir isnâd ile Enes İbnü Mâlik’in şöyle dediğini rivâyet ettiler:
“Ali radıyallâhu anhu’nun anası Fâtıme binti Esed bin Hâşim vefat edince, Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem onun yanına girdi, başı yanında oturdu ve “Ey anamdan sonra anam olan!… Allah celle celâlühû sana rahmet etsin” dedi, ona övgülerini söyledi ve hırkasıyla onu kefenledi; sonra da Üsame İbnü Zeyd, Ebû Eyyûb el-Ensârî, Ömer İbnü’l-Hattâb ve siyah bir köleyi kabri kazmaları için çağırdı. Onlar kabrini kazdılar. Lahd’e kadar varınca Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem lahd’ı kendi kazdı. Toprağını da kendi eliyle çıkardı. Kabir tamamlanınca Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem kabre girdi ve oraya yattı. Sonra da,
‘Dirilten ve öldüren Allah celle celâlühû’dür; O, ölmeyecek olan bir diridir; Ey Allah’ım!… Nebin ve benden önceki Nebilerin hakkı için/hatırına ve hürmetine Anam Fatıma binti Esed’e mağfiret eyle; O’na delilini/cevaplarını telkin et; kabrini genişlet. Sen merhamet edenlerin en çok merhamet edenisin’ buyurdu.
O’na dört defa tekbir getirdi ve Abbâs ve Ebu Bekir radıyallahu anhumâ ile beraber O’nu Lahd’e yerleştirdi.” (Rivâyet Bitti.)
Bundan, Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’in diğer Peyğamberler ile tevessül ettiği anlaşılıyor. Ümmet’inin bundan engellenmemesi ise daha evladır.
———————————————-
[Ölümünden Sonra Ondan Düâ İsteyerek Tevessül Etmek]
———————————————–
Tevessül bazen de ölümünden sonra, hayatında olduğu gibi ondan düa isteyerek olur. Bu da Beyhakî’nin[99] ve İbnü Ebi Şeybe’nin[100] Mâlik’üd-Dâr’dan[101] yaptıkları rivayetlerinde vardır.
Mâlikü’d-Dâr şöyle dedi:
Hz. Ömer radıyallâhu anhu zamanında insanlara kıtlık isabet etti. Bir adam Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrine geldi ve “Ya Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem!… Ümetin için Allah’tan yağmur iste; onlar kıtlıktan kırıldılar” dedi. Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem rüyasında o adama geldi ve Ömer’e git ve selam söyle; kendilerine yağmur verileceğini haber ver, Ona akıllı davranmasını tavsiye ettiğimi söyle dedi. Adam, Ömer radıyallâhu anhu’ya geldi ve (bunu) O’na haber verdi. O da ağladı ve Ey Rabbim!.. Ancak âciz kaldığım meselelerde eksiklik yapıyorum dedi. (Haber Bitti.)
Seyf[102] rüyayı görenin Sahabe’den Bilal İbnü Hâris el-Müzenî[103] olduğunu söylemiştir.[104]
Burada delil alınacak nokta, Nebi sallellâhu aleyhi ve selem kabirdeyken O’ndan yardım istemenin ve şu halde Rabbine düâ etmesininin imkânsız olmadığdır. Kendisinden isteyenin isteğini bilmesi de haberde gelmiştir.
———————————————–
[İşi Kulun Kendisinden İstemek Sûretiyle Tevessül]
———————————————–
(Semhûdî şöyle dedi:)
O’nunla tevessül etmek, bazen işi, -Rabbinden istemesi ve Katında şefâat etmesiyle onda/işde sebeb olmaya güç yetireceği manasında- O’ndan istemekle de olur. Böylece ifâde farklı olsa da, iş O’ndan duâ istemeye döner. Kişinin Ona/Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’e, “senden, cennette[105] seninle beraber olmayı istiyorum” demesi[106] bu türdendir. Bu sözle, ancak, O’nun bir sebeb ve şefâatçi olması kasdedilir.
[58] O, imam, önder, huccet, büyük tabii Rib’î İbnü Hiraş İbni Cahş et-Ğatafânî; (Ö:101) İbni Sad, “Tabakat” (6/127), Buhârî, et-Tarihu’l-Kebîr (3/427)
[59] Beyhakî, “Delâil’ün-Nübüvve” (6/455) Ebu Nuaym, “el-Hilye” (4/408) İbni Abdil-Berr, “el-İstiab” (2/548), İbnü Sad “Tabakât” (6/127), Hatib-i Bağdadi “et-Tarih” (8/433),
[60] Bu bahisde insanların alışık olduğu hikayeler çoktur ve meşhurdur. Daha fazla fayda için İbnü Ebi’d-Dünyâ’nın (Ö:281) “Öldükten Sonra Ya şayanlar” isimli risâlesine bakılsın
[61] Tirmizî (2890), Tabarânî, “el-Mücemu’l-Kebîr” (12801), İbnü Nasr (66. varak) Ebu Nuaym “Hilye” (3309)
[62] O, Hafız, Hüccet, Mutkın, Ebu Bekr, Ahmed İbnü Muhammed İbnü İshak İbnü İbrahim’dir. İbnüs-Sünnî diye bilinen “Amelül-Yevmi ve’l-Leyle”nin sahibidir. (Ö:364) “Tezkiretül-Huffâz” (3/939), “El-İber” (2/117)
[63] İbnü’s-Sünnî, Amelül-Yevmi vel-Leyle (168) (Benzeri) Buhari “el-Edebü’l-Müfred” (993)
[64] İbnü’s-Sünnî, Amelül-Yevmi vel-Leyle (172) Benzerini İbnü Cad “el-Müsned” (2539)
[65] Tabarani “el-Kebîr” (17/117 H:290)
[66] O imam, hafız, Ebu Bekr Abdullah İbnü Muhammed İbnü Kadı Ebi Şeybe 159 da doğup hicri. 235de vefat etti. “Tezkiratü’l-Huffaz” (2/432-433). A.g.e. (6/92 hadis 29712) İbnüs-Sinnî “Amelü’l-Yevmi ve’l-Leyle” (509)
[67] İbnü Ebî Şeybe “el-Musannef (6/92 hadis 29712), İbnüs-Sinnî “Amelü’l-Yevmi ve’l-Leyle” (509)
[68] “Amelü’l-Yevmi ve’l-Leyle” (349)
[69] Ahmed (3666), İbnül-Mübarek “ez-Zühd” (1028), Abdurrezzâk, (3116), Taberânî “el-Kebir” (10529), Hakim “el-Müstedrek” (2/421), Beğavî “Şerhu’s-Sünne” (687), İbnü Mesûd radıyallahu anhu’dan şöyle rivayet ettiler: Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah için yeryüzünde gezen görevli melekler vardır ki, bana ümmetimden selam ulaştırırlar…” İsnadı sahih, ricali de sağlam kimselerdir.
Ahmed (10815), Ebu Davud (2041), Beyhakî (5/245), ve Tabaranî’nin “el-Evsat”da (3116) Ebu Hureyre radıyallâhu anhu’dan rivayet ettiklerine göre, Nebi aleyhisselâm şöyle buyurdu: “Herhangi bir müslüman bana selam edecek olursa, Allah Teâlâ bana ruhumu geri döndürür de mutlaka onun selamını alırım” İsnadı sahih, râvîleri sağlamdır. “Allah celle celâlühû bana ruhumu döndürür” demek O’nun sallallahu aleyhi ve sellem ruhu definden önce döndürülmesidir. Yoksa her selamda döndürülüp geri alınması değildir. Ya da ruhun geri döndürülmesinden murad O’nun sallallahu aleyhi ve sellem konuşmasıdır. Çünki O sallallahu aleyhi ve sellem daim diridir. Sahih rivayette “Nebiler kabirlerinde diridirler” gelmesi sebebiyle ruhları onlardan hiç ayrılmaz. İmam İbnü’l-Melek’in, İmam Nevevî v.b böyle söyledi “et-Teysîr şerhu Camius-Sağîr” (5/548).
[70] Buhârî (1555.3355.5913).
[71] Yunus yerine Yusuf aleyhisselam
[72] Hâkim, “el-Müstedrek” (3/472,4179), “ Müslim’in şartına göre sahihtir” dedi.
[73] Tabarânî, “el-Evsat” da (7/287, 2556), Heysemî “Mecmauz-Zevâid” de (3/57), Sâlihî “Sübülü’l-Hüdâ ve’r-Reşâd” da, Suyûtî “Şerhu’s-Sudûr”da (164), İbnü Receb “Ehvâlu’l-Kubûr”da, Kastalânî “Mevâhib”de (1/191)
[74] İbnü Ebî’d-Dünyâ, “Kitabu’l-Kubûr” (74)
[75] Sâlihî, “Sübülü’l-Hüdâ ve’r-Reşâd”
(4/82), İbnü Receb (a.g.e.), Zürkânî (a.g.e.) (2/316) İbnü Ebi’d-Dünyâ’ya isnad etti.
[76] O, imam, büyük tabii, muhaddis, fakıh, Amir İbnü Şerahil el-Hımrî el-Kûfî, Şubî diye bilinir. Kufede hicri 103,104 veya 107, 110 tarihinde vefat etmiştir. “Tehzîb’ul-Kemâl” (9/349), “Tezkiratul-Huffâz” 81/79)
[77] Kastallânî, Şerh’ul-Mevâhid’ul-Ledünniy ye (2/316)
[78] Bu husûsta İmâm Hâfız Süyûtî’nin “Tenvîru’l-Halek” isimli nefis bir risâlesi vardır. (El-Hâvî li’l-Fetâvâ:2/437-460) Onda, İmâm Buhârî’nin ve Müslim’in rivâyet ettiği “Kim beni rüyâda görür se öldükten sonra da görecektir” hadîsinin zâhiri yanında başka nice hadîsler ve bir çok hadîs ve akaid âliminin sözleri ile bu “görmek” mes’elesinin kerâmet yoluyla gerçekleşebileceği isbât edimektedir. [Buhârî, Kitâbu’t-Tâ’bîr, 10.], Mu’cem: 6/53 H:6993, [Müslim, Rü’yâ:10,11], Mu’ cem: 6/53, [Ebû Dâvûd, Edeb:88], Mu’cem: 6/53, [Tirmizî, Rü’yâ:4, İbnü Mâce, Rü’ yâ:2, Dârimî, Rü’yâ:4, Ahmed, 1/279, 361, 375, 400, 450, 2/232, 261, 342, 410, 411, 425, 463, 469, 472, 3/472, 5/306, 6/294], Mu’cem: 6/53
[79] O, Nureddin Ebü’l-Hasen Ali İbnü Kadı Afîfud-Din Abdullah İbnü Ahmed İbni Ali eş-Şâfiî es-Semhûdî (D:844 Ö:911) “Ed-Dav’u’l-Lâmî” (5/245), “Şezarâtüz-Zeheb” (10/73) “El-Bedrut-Tâlî” (1/470–471)
[80] İbnü’l-Cevzî, Vefâu’l-Vefâ (4/1371)
İmam İbnül-Hâc “el-Medhal”de (1/252) şöyle dedi: “Kim Nebi aleyhisselâm ile tevessül ve istiğase ederse ya da ondan bir ihtiyacını isterse bu reddolunmaz ve eserler ile tecrübelerin şahitliğiyle bilinmektedir ki böyle bir işin zararı yoktur… Sübkî, “Şifâu’s-Sikâm”da, “Nebi aleyhisselam ile Rabbi azze ve celle’ye tevessül ve istiğase etmek, Ondan şefaat dilemek güzel ve caizdir. Bu hüküm, her din sâhibi kişinin, bildiği işlerden ve Nebîlerin, Selefi Salihin’in, âlimlerin, Müslümanların avamın bilinen işlerindendir. Diğer dinlerden de kimse bunu inkâr etmemiştir.
[81] Acürrî, “eş-Şeria” (375), Beyhakî Hâkim’den “Delâil’ün-Nübüvve” (5/489), Tabarânî “es-Sağîr” (2/82), “el-Evsat”, (7/259 6498), İbnül-Cevzî “el-Vefaü bi Ahvâli’l-Mustafa”da (1/33) ceyyid/güzel bir isnad ile, İmam Markizî bunu “İmtaül-Esmâ’”da (3/189) getirdi ve İbnü Ebid-Dünyâ’ya nisbet etti (190). Hâkim, “el-Müstedrek” (3/517, 4286). Bu hadisin mütabi’lerine, Dr. Mahmud Said’in “Ref’u’l-Menare” isimli eserinin 195 ve sonraki sayfalarında bakılabilir.
[82] Hata ve Masiyet kelimelerinin mefhumu na “Tefsîr-i Kebîr”(2/7,8)den bakılabilir.
[83] Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’in “hakkı”ndan kasdedilen O’nun Allah celle celâlühû katındaki rütbesi ve maka mı, veya Allah celle celâlühû’nun yaratılmışlar üzerine, veyahud da Allah teâlânın fazlıyla kendi üzerine kıldığı bir haktır. Nitekim bu, Sahih bir hadiste gelmiştir (“Kulların Allah celle celâlühû üzerindeki haklar nelerdir?” de di.) “Hak” ile “vacib” kasd edilmez. Çünki Allah celle celâlühû üzerine bir şey vacib olmaz. Nebhânî, “Şevahidül-Hakk (128)
[84] Tabarânî, “es-Sağîr” (2/83), “Evsat”, (7/259 H: 6498)
[85] O, imam, muhaddis, fakıh, Ali İbnü Abdilkâfî Takiyyüddîn Es-Subkî eş-Şafiî’dir. (Ö:746) “Tabakât’ül-Şafiiyyetil-Kübrâ” (10/139), İsnevî, “Tabakât’ül-Şafiiyye” (2/58), “En-Nücûmüz-Zahîre” (10/318)
[86] [Buhârî, (2215,2272,2333,2465,5974), Müslim (2743), Ahmed (2/116), Nesâî, el-Kübrâ, (Tühfe:2/236)], Şerhu’l-Akîdeti’t-Tahâviyye dipnotu: 300 Müessesetü’r-Risâle, 1413
[87] Ne güzel denilmiş: Kabülünde şübhe olan salih ameller ile tevessül caiz olunca, kabülünde hiç şübhe olmayan Nebi aleyhisselam ile nasıl caiz olmaz?!…
[88] Sübkî, “Şikâüs-Sikâm” (8. bab)
[89] İmâm Buharî, Et-Tarîhu’l-Kebîr (Dârü’l-Fikir): (6/209-210), Tirmizî, Sünen: (H:3578), İbnü Mâce, Sünen:1/157, (H:1385), Dârü’l-Ma’rife. Nesâî, Amelü’l-Yevm ve’l-Leyle (H:660), Beyhekî, Delâilü’n-Nübüvve: 6/166,167,168, İbnü Huzeyme, Sahîh… Münzirî, Et-Terğîb ve’t-Terhîb (Dâru’l-Kitâbi’l-‘Arabî:128, H:1008), Hâkim, Müstedrek: (1/526) Münzirî, Et-Terğîb ve’t-Terhîb (Dâru’l-Kitâbi’l-‘Arabî:128, H:1008)”
[90] Beyhakî, Delâil’ün-Nübüvve (6/166)
[91] Başka bir rivayette “Adam döndü; gözleri açılmıştı.” Diğer rivayette de “Biz henüz ayrılmadan, laf’da uzama dan adam geri geldi sanki daha önce hiç hasta değildi” ifâdeleri vardır.
[92] Tabarânî, “el-Kebîr (9/17–18, 8311), “Sağîr” (1/83)
[93] Beyhakî, Delâil’ün-Nübüvve” (6/166)
[94] Taberânî el-Kebîr (24/352,871)
[95] Taberânî el-Evsat (1/152,191), Ebû Taberânî tarîkıyle “el-Hilye”de, İbnü’l-Cevzî “el-İlelü’l-Mütenâhiyye” (1/268)
[96] Faziletli Dr. Mahmud Said Memduh -ha fizehullâh- “Ref’u’l-Menâre”sinde (148) şöyle dedi: “Rahv İbnü Salah” hakkında sikadır ve zayıftır diye ihtilaf edilmiştir. Bunun gibilerinde iyice araştırılarak karar verilir. Hâkim “Süalatü’s-Siczî”de “sikadır, güvenilirdir” demiştir. İbnü Hibbân onu “Sıkât”ında zikretmiştir (8/244). Yakub İbnü Süfyân el-Fesevî “el-Marife vet-Târih”de (3/406) ondan rivayet etmiştir. O halde Ona göre sağlamdır. Yine Fesevî “et-Tezhib”de (11/378) “bin şeyh’den rivayet yazdım, hepsi sağlamdır” demiştir. Onu Cerh eden sebebi söylememiş ve şu cerhi tefsîr etmemiştir. O zaman bu cerh ondan önce gelen mezkûr ta’dilin mukabilinde red dedilir. (Mahmûd Saîd Memdûh nihâyet şöyle dedi:) “Hülasa olarak Ravh İbnü Salah sadûktur, (rivâyet ettiği bu) hadis de isnâdı Hasen bir hadîsdir. Allah en iyi bilir.
[97] İbnü Hibbân, “es-Sikât” (8/244)
[98] Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid” (9/415)
[99] Beyhakî, “Delâil’ün-Nübüvve” (7/47), Buhârî “et-Târîhu’l-Kebîr” (7/304), İbnü Abdil-Berr “İstîâb” (464), İbnü Cerîr et-Taberî, “Tarîhül-Ümem vel-Mülük” (4/224), İbnül-Esîr, “Kamil” (2/556), Hafız İbnü Hacer, “Fethul-Bari” (2/412) isnadı sahihtir. İbnü Kesîr, “El-Bidâye ven-Nihâye”de, “isnadı sahihtir” demiştir.
[100] Feth (6/359) “isnadı sahihtir.”
[101] Mâlik İbnü İyâd ed-Dâr’dır. Hz. Ömer radıyallâhu anhu’nun azatlısı ve bekçisiydi. Hz. Ebu Bekir ve Ömer radıyal lâhu anhu’dan rivayet etti. Bilinen biriydi. Buhârî, “et-Târih’ül-Kebîr” (4/304) “Tabakâtü İbnü Sa’d” (5/12), “Şerhu’l-Mevâhibi’l-Ledûnniyye” (8/77).
[102] O, Seyf İbnü Ömer ed-Dabbi’dir. Abdullah ibnü Ömer el-Amrî’den rivayet etti, Abdurrahman İbnü Muhammed el-Muharibi, Nadr İbnü Hammâd da ondan rivayet ettiler. “El-Cerhu ve’t-Ta’dîl” (4/257).
[103] Büyük Sahâbî, Efendimiz Bilal İbnü’l-Hâris İbni ‘Usm el-Müzenî hicri 60’da 80 yaşındayken vefat etti. “Üsdü’l-Ğâbe” (1/413), “El-İsâbe” (1/454), “Tecrîdü Esmâi’s-Sahâbe” (1/56) “Tezhîbü’l-Esmâi ve’l-Luğât” (1/135)
[104] Fazla bilgi için “Fethu’l-Bârî”(2/412)’ye bakılabilir.
[105] Müslim’in Ebû Seleme’den rivayet ettiği (1094) numaralı hadîse işaret ediyor. Ebû Seleme şöyle dedi: Bana, Rebîa İbnü Kab el-Eslemî anlattı: “Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem ile gecelemiştim. O’na abdest ve taharet suyu götürdüm. Bana, ‘iste’ buyurdu. Ben de ‘seninle cennette beraber olmayı istiyorum’ dedim…”
Benzerini, Ebu Davud (1320), Nesâî “Sünen” (2/486), Ahmed (4/59), Tabarani” “el-Kebîr” (5/50), Beyhakî, “Sünen” (2/486), Ebu Nuaym, “el-Hilye”
(2/32) rivâyet etmişlerdir.